Gençlik çok çeşitli parçalardan oluşan, tanıma göre genişleyip daralabilen bir insanlar
bütününü ifade eder. Haliyle bu bütünün sorunları da türlü türlüdür. Farklı sosyal sınıflara mensup gençlerin farklı sorunları olabileceği gibi, farklı yaşlardaki gençlerin de farklı sorunları olur. Aslolan bu sorunları ortaklaştırıp, sorunların kaynağı olan kapitalist sistem ile etkili bir şekilde mücadele edebilmektir. Devletin de yasalarla zorunlu kıldığı bir kurum olarak eğitim, bugünlerde tüm insanların gençliklerinin kısa ya da uzun bir bölümünü kapsıyor ya da en azından kapsaması gerekiyor. Türkiye’de elbette okula kaydedilmeyen çocukların ya da kaydolsa dahi çalışmak zorunda olduğundan düzgün bir şekilde dersleri takip edemeyenlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Fakat gençlerin bir kesiminin sorunu eğitime ulaşamamak olsa da, eğitim başlı başına bir sorundur. Bu sorunun çözüm yolu bundan tam 101 yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi ile açılmış, dünyanın ilk işçi devletinin bürokratik yozlaşması dolayısı ile çarpıklaşmış ama yine de kapitalist eğitim sistemlerinden çok daha iyi sonuçlar doğurmuştur.

Kapitalist düzende eğitim, daha önce hiçbir ekonomik düzende olmadığı kadar organize bir şekilde egemen sınıfların ideolojisinin yeni nesillere aktarılmasının aracıdır. Örgün eğitim sayesinde, egemen kapitalist devlet işçi sınıfına özel mülkiyetin kutsallığıyla ilgili hurafeleri aşılarken aynı zamanda devlet toprakları içerisinde kalan ezilen halkları tarih ve dil eğitimi ile boyunduruk altına almaya çalışır. Bu neticede kapitalizm ne kadar yozlaşırsa eğitim de o kadar fenalaşır. Kâr oranlarının düştüğü dönemlerde devletin kamu hizmeti olarak sunduğu alanları patronlara açmasıyla, eğitim patronların elinde denetimsiz bir yapıya bürünür, artık egemen ideolojinin en bayağı halini gençlere aşılamaktan başka bir işlevi kalmaz.
Bütün bunlardan zorunlu eğitime karşı olduğumuz gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Biz
eğitimde köklü bir devrimden yanayız. Bu içi geçmiş sisteme karşı her yaştan öğrenci için ‘politeknik eğitim’ istiyoruz. Bu kavram aslında bireyi çok yönlü becerilerle donatacak şekilde eğitmeyi ifade ediyor. Politeknik eğitimin başlıca amacı kapitalizmin radikal biçimde ayırdığı bilim ile emeği bütünleştirmektir. Bu da eş zamanlı gösterme ve eğitim sayesinde gerçekleşir. Politeknik ilkesi her şeyi değil, tersine modern sanayinin temellerinin bütününü öğretmeyi istemektedir. Toplumun tümünü üretim sürecinin bir parçası haline getiren bu yöntem aynı zamanda genç işsizliği de azaltacaktır. Ekim Devrimi’nin ardından yeni nesillerin nasıl yetiştirileceği sorusu gündeme gelmişti. Füturistler yeni ‘komün insanını’ yetiştirmek gerektiğini savunurken Troçki onlara insanların kendilerini var eden toplumsal şartların üzerinden atlayamayacağını bundan dolayı komünizm için mücadele edecek nesillerin yetiştirilmesi gerektiğini söyleyerek cevap veriyordu. Lenin işçi sınıfının insanlık tarihi boyunca üretilmiş bilgiyi öğrenmesi ve eleştirel bir şekilde işlemesi gerektiği
görüşündeydi. Görüşlerini beyan eden gruplar arasında ilköğretimde disiplinlere dayalı uzmanlık bilgisi öğretilmesinden yana olmayanlardan, akademik eğitimin her türlüsünün burjuvaca olduğunu, gençlerin fabrikalarda çalışması ve siyasi eğitim alması gerektiğini savunanlara kadar geniş bir yelpaze vardı. Bütün bu tartışmalar 30 Eylül 1918’de yayımlanan program ile taçlandırıldı. Programa göre 8 ilâ 17 yaşları arasında eğitim ‘parasız, eşit, zorunlu ve herkes için’ olmalıydı. İlk yapılan reformlardan biri ise sınavların, notların ve karne sisteminin ortadan kaldırılmasıydı.

Aile kapitalist düzende toplumun en küçük birimi olarak nitelendirilir. Oysaki toplumun en küçük birimi bireydir. Buradaki çelişki kendini gençlerin aileye ekonomik olarak bağımlılı ile gösterir. Genelde kadın erkeğe bağımlı iken çocuklar da ebeveyne bağımlı duruma düşer. Bu bağımlılık hali gençlerin kendilerini birey olarak gerçekleştirmelerinin önüne set çeker. Bu bağımlılık Ekim Devrimi ardından çocuk bakımının toplumsallaştırılması ile aşılmaya çalışılmıştı. Kasım 1917’de yayımlanan okul öncesi eğitime ilişkin bildiri tüm çocukların doğduktan birkaç ay sonra kamusal eğitime başlamasını zorunlu tutuyordu. Bu en başta kadını eve kapatan çocuk bakımının toplum tarafından üstlenilmesi demekti. Fakat aynı zamanda çocuğun aileye olan bağını koparıyor ve onu toplumun bir bireyi haline getiriyordu.

1920’ler boyunca çeşitli eğitim politikaları Sovyetlerde deneysel olarak uygulandı. Hiçbirinin
amacı kâr etmek ya da ezilenleri boyunduruk altında tutmak değildi. Aksine mülkiyet ilişkilerinden doğmuş bütün köhne bağları koparmak yeni bir dünya için mücadele edecek nesilleri yetiştirmekti.

Ekim Devrimi’nin doğurduğu işçi devleti yozlaştı ve yıkıldı ama kapitaizmin gençlik için yarattığı sorunlar artarak devam ediyor. Bundan dolayı Ekim’in yolunda yeni bir devrimin sorunlarımızı çözmeye başlamanın tek yolu olduğunu düşünüyoruz.