Yeni eğitim-öğretim dönemi başlıyor. Başlıyor başlamasına ancak ne eğitim, ne de meslek politikalarında yaşanan buhrana dönük alınmış bir önlem hala mevcut değil. Bu yaz döneminde hem binlerce öğrenci açıkta kaldı, hem de bir dolu özel üniversitenin kontenjanları dolmadı. Ancak açıkta kalan öğrenciler, özel üniversitelerin kontenjanlarına yerleştirilemiyor. Neden? Çünkü neoliberal eğitim anlayışı, okuluna servetler kazandıramayacak olan bir öğrencinin, öğrenci olma hakkı olduğuna inanmıyor. Başka bir deyişle üniversitelerin patronları, ücretsiz eğitim hakkının son kırıntılarının da yok edilmesi için uğraş veriyor. Bizim bu noktadaki önerimiz son derece basit: Bütün üniversiteler kamulaştırılsın, eğitim sosyal bir hak sayılsın ve üniversiteye giriş sınavı kaldırılsın!
Eğitimin krizi ne yazık ki bunlarla sonlanmıyor. Sadece bu sene binlerce insanın KPSS sınavları iptal edildi. Sınavın sorularından dahi iptal edilenler oldu. Birçok işçinin, emekçinin geleceğinin üzerindeki muğlaklık perdesini kaldırmak için girdikleri KPSS’yi hazırlayan hükümet kadroları, soruları doğru bir biçimde sorabilmeyi de mi beceremiyor? Madem öyle, kamuda çalışmanın şartı, özensizce hazırlanan bir sınavda rekabet etmek olmasın. Bizim bu noktadaki önerimiz de son derece basittir: Herkese sınavsız iş ve iş güvencesi!
Bu yaz yine inşaatlarda, atölyelerde, güvencesiz işlerde çalışarak para biriktirmeye çalışan sayısız öğrencinin, yeni dönem başlayamadan iş cinayetlerinde kurban gitmesine tanıklık ettik. Hükümetin, eğitim görmek isteyen gençleri içerisine girmeye zorladığı iş gücü piyasasının çalışma şartları, bizim için barbarlığın resmidir. Öğrenciyi her boş anında iş yerlerinde patronlar tarafından sömürülmeye mahkum eden hükümet, daha sonra öğrencinin kazandığı küçük ücreti de eğitim masrafları adı altında gasp etmektedir. Bu bir soygundur. Bu soygunun devamı, defalarca tanıklık ettiğimiz üzere cinayettir.
Bu sorunlarımızın varlığının bilincindeyiz. Peki sorunların çözümüne dönük olarak, kim, ne önermektedir? AKP ve saray, zaten bu sorunların bizzat birinci dereceden sorumlularıdırlar. Sarayın eğitim kurmayları, uzun senelerdir bir kangren halini almış olan eğitim krizine, güvencesiz çalışmaya, işsizliğe ve geleceksizliğe karşı hiçbir ciddi önlem almamıştır. Almamakla kalmamış, Türkiye burjuvazisinin çıkarları çerçevesinde bütün bu yaşamsal sorunları derinleştirecek uygulamaları hayata geçirmişlerdir. Bunların üzerine üniversitelerden KHK’lar aracılığıyla kendi kirli çıkarlarına uyum göstermeyen herkesi atmışlardır. Hayır, saray çözümü değil, sorunu; geleceği değil, geleceksizliği; güvenceyi değil muğlaklığı temsil etmektedir.
Yaz aylarını Adalet Yürüyüşü ve Kurultayı organize ederek geçiren CHP, aynı zamanda sanayi havzalarında Meslek Liseleri’nin kurulması önergesini de meclise taşıyan partidir. Türk kapitalizminin kurucu partisinin programında ücretsiz eğitim hakkı veya iş güvencesi gibi talepler yer almamaktadır. Aynı gerçekler MHP ve Akşener’in yeni partisi için de geçerlidir.
Türk kapitalizminin sistem içi hiçbir aktörü, işçi ve öğrenci gençliğin yapısal ve kronik sorunlarına gerçekçi ve kalıcı bir çözüm önerisi getirememektedir. Onların önermekte oldukları politikaların hepsi, atanamayan öğretmenlerin intihar etmesini, diplomasıyla işsiz kalanın depresyona sürüklenmesini, öğrencinin çağ dışı çalışma şartlarına hapsolmasını, kadın gençliğin evinde kalmasını ve yeni kuşakların geleceksizleştirilmesini öngörmektedir.
Bizim bu panoramadan bir çıkışa ihtiyacımız var. Yeni eğitim-öğretim dönemi başlıyor olabilir. Ama bunun anlamı, geleceğimizin üzerine ipotek koymaya çalışan sömürü ilişkilerinin artık daha da gündemleşeceğidir. Bizim önerimiz geleceğimizin potansiyellerini semirerek kendi varlığını şişiren bu sömürü ilişkilerinden ve onların politik gardiyanları rolündeki düzen içi aktörlerden tavizsiz bir kopuşun gerçekleştirilmesidir.
Türkiye gençliğinin, özellikle de işçi ve öğrenci gençliğinin; onun eğitim hakkını gasp edenlerden, onu güvencesiz çalışma şartlarına zorunda bırakanlardan, onu iş cinayetlerine sürükleyenlerden ve kendisini gerçekleştirememesi üzerinden sermaye biriktirenlerden bağımsız bir örgütsel ve politik hatta merkezileşme hakkı vardır. Biz bu bağımsızlığı savunuyoruz. Türk kapitalizminin geniş bir yelpaze oluşturan düzen siyasetlerinin hiçbirinin de, hayata ve geleceğe dönük baş gösteren baskıcı ve sömürücü tehditlere yanıt olamayacağını söylüyoruz.
Yeter ki mücadele etmekten korkmayalım. Ne zaman ki okul müdürüne, atölye patronuna veya staj sorumlusuna karşı gelmekten çekinecek olsak, yanımızdaki öğrenciye, yanımızdaki gence bakalım. Çünkü bizim gücümüz sınıf dayanışmasından ileri gelmektedir. Asla yalnız olduğumuzu düşünmeyelim çünkü değiliz. Türkiye milyonlarca geleceksiz gence ev sahipliği yapıyor. Kimsenin bize bir alternatif sunmasını beklemeyelim. Kendi alternatifimizi ancak kendimiz yaratabiliriz. Geleceğimize sahip çıkmanın en kuvvetli yolu yanımızdakileri de mücadeleye çekmek, onlarla dayanışarak büyümek ve karşı tarafın birliklerine, odalarına, partilerine karşı kendi örgütsel alternatiflerimizi yaratmaktır. Yeni dönem başlıyor ve sömürü sürüyor: Mücadele etmekten korkmayalım!