Cinsiyetçi, militarist, baskıcı düzene karşı LGBTT ve kadın elinden yeni bir dönemin habercisi: Gezi Direnişi

Gezi direnişi, neo-liberal politikaları ile insanı ve doğayı sonuna kadar sömüren burjuva hükümete karşı Taksim’de kalan son parkını ve satılmış-satılmakta olan bütün özgürlüklerini korumak/geri kazanmak için sokağa dökülen bir halkın özgürlük mücadelesidir. Apolitik olarak adlandırılan bir neslin kendisine ait dilini, mizahını, yaşam tarzını, felsefesini, mücadele şeklini katarak şekillendirdiği bir direniştir. Erdoğan’ın ilk kez hitap gücünü kaybederek, her zaman yaptığından daha kontrolsüzce cinsiyetçi, bölücü bir dil ile saldırıya geçtiği, benmerkezci tutumu ile polis teşkilatını, polis olmayan eli sopalı insanları, palalı “esnafı” sınırsız bir güce, egoya, özgürlüğe boğarak halkın üzerine saldığı, kadınlara ve eşcinsellere (her zaman) uygulanan sözlü-fiziksel şiddet ve tacizin hem dışarıda hem de göz altılarda desteklendiği, özgürleştirildiği bir süreçtir.
Ne yiyip içtiğine, kiminle seviştiğine, inancına, gazetede-kitapta ne yazdığına, kaç çocuk doğuracağına, ertesi gün hapını kullanışına, hangi parka-meydana girip giremeyeceğine, mezhebine dil uzatan, bunlar üzerinde söz hakkı ve kontrol gücü olduğuna inanan, kimi kadınlara ahlaksız, eşcinsellere hasta diyebilen, bir iktidarın itibarsızlaştırılışı, zayıflayışıdır Gezi Direnişi. Kendi yaşantısı hakkında yalnızca kendi söz hakkının geçerliliğini, yani özgürlüğünü isteyen, aynı burjuva hükümetin neo-liberal, cinsiyetçi, bölücü politikalarından zarar gören bütün insanların; Kürtlerin, Ermenilerin, ateist ile Müslümanların ve bir erkeğe uygulanabilecek şiddetten daha fazlasını (taciz-tecavüz) göze alarak alanlara çıkan kadın ve eşcinsellerin ortak özgürlük mücadelesidir.
Bu direnişte birçok karşıtın bir araya geldiğine tanık olduk. Aynı hedef için aynı iktidara karşı mücadele ettik. Ve bu iktidarın dilinden ve şiddetinden aynı şekilde zarar gördük, aşağılandık. Aynı zamanda bütün bu öngörülememiş tarihsel olayların yaratıcısı ve tanıkları olarak hem kendimizi hem de toplumu değiştirecek kazanımlar elde ettik. Bunlardan belki de en önemlisi kadın ve LGBT hareketinin yarattığı tanıklık ve değişimlerdir.
“Gelsin baba, gelsin polis, gelsin TOMA…”
Kadınlar ve eşcinseller direnişin başından beri kararlılık ve büyük bir cesaretle mücadele ettiler, TOMA’nın karşısında, gazın altında en az erkekler kadar var olduklarını göstermek için hem direnişin içerisindeki hem de devlet tarafından uygulanan cinsiyetçi söylemlere, ayrımlara karşı, erkek şiddetine, devlet-polis şiddetine, homofobi ve transfobiye, nefret cinayetlerine karşı eylemlerdeydiler. Duvarlardaki cinsiyetçi küfürleri silerek,“Küfürle değil, inatla isyan”, “Küfür tacizdir, inatla diren”,“Tayyip kaç kaç kaç, kadınlar geliyor” dediler. Direniş boyunca “buradayız, barikattayız” diyen kadınlar Konda anketine göre direniş katılımcılarının %50,2’sini oluşturuyordu. Ancak kadın hareketindeki bu görünürlük ve güce rağmen Taksim Dayanışması “parkta kadınlar, çocuklar ve yaşlılar vardı” diyerek, atılan gazların ardından açıklama yaptı. Bülent Ayrınç’la yapılan ilk görüşmede heyet 6 tane erkekten oluşuyordu. Bunlar kadının bu direnişi ne kadar dönüştürmüş olsa da devam eden süreçte ciddi bir politik duruşa ihtiyacı olduğunun kanıtıdır.
Bu direnişi, hükümetin baskı ve erkek kokan dilinden çektiklerinin çözümü, özgürlükleri olarak gören ve onu tanınmak, anlaşılmak için kullanan başka bir grup da eşcinsellerdi. Gezi parkında blok açan LGBTler, dertlerini mücadelelerini anlatabilmek için film gösteriminden bildiri dağıtımına kadar bütün imkânları cesurca kullandılar. Kendilerini görünür kılmadaki başarıları, seçtikleri yolun güzelliği ile direniş, bir LGBT bireyi tanımamış, anlamamış kişilerle LGBT bireylerin beraber dans ettiğine tanık oldu. Öncelikle onların cesareti ve herkesin kendine yer bulduğu ve herkesi kabul etmeyi öğrendiği bu direnişle, şimdiye kadar yaşanamamış özgürlükleri yaratabildiğimizi gördük.
Bu yılki trans onur yürüyüşündeki basın açıklamaları, LGBT bireylerin Gezi Direnişi’nin ne denli önemli bir parçası olduklarının göstergesidir: “Diren Taksim/diren Ankara eşcinseller seninle” sloganlarının atıldığı yürüyüşte basın açıklaması “direniş kardeşlerimiz, devrim kardeşlerimiz merhaba!” diye başladı. Gezi Direnişi mahalle baskısından, ırkçılık, cinsiyetçilik, her türden ayrımcı ideolojilerden kurtuluş olarak, kardeşlik olarak tanımlandı. “Çok zor kavuştuk, çok zor barıştık ve artık birbirimizi bırakmayalım” dedik hep beraber. “Zalimden insaf, adalet bekleyecek kadar saf değiliz” diyerek politik duruşlarını açıkça belirttiler.
Alanlarda, eşcinseller ve kadınlar bu direnişte herkese güçlü, ön planda olan kadın ve eşcinsellerle beraber yaşamayı, mücadele etmeyi öğretti. Ancak kazanımlar bunlarla sınırlı olmamalıdır, direnişimiz polisle yapılan anlık çatışmalardan ibaret olmamalıdır. O yüzden mücadeleye devam etmeliyiz. Gezi direnişi ile birbirinden bağımsız özgürlüklerin mümkün olmadığı ancak ortak bir özgürlük mücadelesinin kazanımla sonuçlanabileceğini gördük. Bu nedenle herkesin özgürlüğü için mücadelelerimiz, dertlerimiz ve kimliklerimiz sınıf mücadelesi ile bağdaştırılmalıdır. Burjuva hükümet ancak, neo-liberal çıkarcı politikaların mağduru, sömürülen birer işçi olduğunu-olacağını farkında olan ve mücadelesini işçi sınıfı mücadelesiyle birleştiren bireyler ( kadın, öğrenci ve LGBT) tarafından yıkılacaktır.
Onur yürüyüşünde dendiği gibi “Üzgünüz özgürlüğün tadını aldık!” …
Yaşasın gezi kardeşliği, yaşasın parkların kardeşliği!

CEVAP VER