2014’te, en az 1500 işçi hayatını kaybetti. Bir savaş bilançosunu andıran bu gerçek, aynı zamanda sermayenin işçilerin kanı üzerinde nasıl yükseldiğini ortaya koyuyor. Her cinayetin/katliamın ardından davaların üstü örtülüyor, yeni önlemler alınmak bir kenara geride kalan işçiler güvenliksiz iş yerlerinde çalışmadıkları takdirde işten atılmakla, maaşlarını alamamakla tehdit ediliyor.

Soma, Torunlar, Ermenek ve Isparta, buzdağının sadece görünen kısmı. Günde en az 5 işçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. Ve yine her gün en az bir genç işçi iş cinayetine kurban gidiyor. Eğitim hayatına devam etmek için, zorunlu stajda ve ailesine yardımcı olmak için, kimi zamanda başka bir iş cinayetinde yakınını kaybeden ve çalışmak zorunda kalan genç işçiler, patronlar tarafından ucuz iş-gücü olarak görülerek üstlerinden kazanılan kâr oranları zirveyi zorluyor. Bununla da yetinmeyen patronlar, gerekli işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayarak kazancını artırırken sonuç genç işçiler için yok olan hayatlar, paramparça olan umutlar hâlini alıyor… Biz biliyoruz ki, patronların devleti ve hükümetleri iş cinayetleriyle en acı neticesine ulaşan bu neo-liberal sömürü düzeninin koruyucusu ve kollayıcısıdırlar. Bununla birlikte iş cinayetlerine ve sömürü düzenine son verebilecek güç, gençliğin ve işçilerin örgütlenmesinden geçmektedir. Kaybettiğimiz sınıf kardeşlerimiz anısına ve geride kalanlar için, kendi yaşamlarımız için, kaybettiklerimizin yasını ve öfkesini mücadele bilinciyle yoğurmalıyız. Önümüzdeki tek gerçekçi yol budur!

CEVAP VER