Son zamanların modası seyahat çılgınlığı. Bazıları en yakın fırsatta kendilerini yurtdışına atıyor, olabildiğince eğleniyor, bir sonraki iş ve eğitim dönemi için stres atıyor. “Tatilsiz bir yaşam nasıl olurdu bilmiyorum!” “Ne demek Amsterdam’a gitmedin?” “Tatil yapmadan nasıl yaşıyorsun anlamıyorum!”
Hepimizin eşit olduğu zırvasını bir kenara bırakabiliriz, çünkü bazılarının daha eşit olduğu ortada. Bir kişi de çıkıp kapitalizm koşullarında tatilin çoğumuz için pek de mümkün olmadığını söylemiyor.
Turizm sektörü, dünya piyasasının %10’unu oluşturuyor ve hızla payını artırıyor. Turizmin küresel önemini görmek için çok uzağa bakmaya gerek yok. Türkiye’ye yalnızca 1 ay turist gelmemesi üzerine, bütün saldırgan dış politikamız yerini “dostane” ilişkilere bıraktı.
Türkiye’nin turizme olan bağımlılığı, bizlerin bağımlılığı demek değildir. Bu, devlet hazinesiyle aynı gemide olduğumuzu göstermez. Bundan hareketle, küçük-burjuva bir kaygıyla “tatile çıkmadan yaşanmaz” savı, özellikle biz gençler için, tatil giderlerinin kaçınılmaz ve gerekli bir tüketim gideri olduğu yanılsamasına sebebiyet veriyor. Böylece patronlar, sırtımızdan kazandıklarının payını bir nebze daha artırıyor.
Kapitalist sömürü düzeninin başından beri gençlik, ucuz emeğin sahibi ve işsizliğin daimi parçası olmuş. Düşük ücretlerin yanı sıra en kötü çalışma koşullarına da maruz kalmış. Günümüzde de durum farklı değil. Hem öğrenci vasfımız sebebiyle eğitime para veriyor hem de biz, işçi ve emekçi ailelerden gelen öğrenciler, okurken çalışmak zorunda kalıyoruz. Böylesi bir durumda işçi-gençliğin tatil hakkı karşısındaki pozisyonu da aşikâr. Tatillerinde hiçbir güvencesi olmadan, düzensiz işlerde çalışarak sene içindeki geçimini sağlamaya çalışıyor, mezun olunca da iş bulamıyor. Bulsa bile emeğinin yok sayıldığı, asgari ücretin altında bir işte çalıştırılıyor. Üstelik biz gençler, mezun olduktan sonra da güvenceli bir iş bulup geçimimizin kolaylaşacağı vaatleriyle kandırılıyoruz. Derslerimizde başarılı olmamız da bize bir iş garanti etmiyor.
Okullar tatile girdiğinde, maalesef öğrenciler tatile girmiyor. Tatil yapamamamızın sebebi “evcimen” olmamız da değil. Bizler de tatil yapmak istiyoruz. Dinlenmek sadece “bazılarının” değil, “hepimizin” ihtiyacı. Burjuvalar, hayatlarımızın en güzel yaşlarında bizi yoksulluğa ve çalışmaya iten bu düzenin kurucusu ve savunucusu rolündeler. Onlar bu düzenin sahibi! Geleceğin işsizler ordusu olacak gençlik, geleceksizlikle ve yoksullukla sınanıyor. Bize vaat edilen eşitlik, fırsat eşitliği kapitalizm altında mümkün değil. 200 yılı bulan barbarlık ve rezalet bunu göstermektedir.
Bu karamsar tablo karşısında seçeneksiz değiliz. 150 yıllık deneyim bize gençliğin mücadelenin en önemli öznelerinden olduğunu gösteriyor. Çalışmaya mahkûm olan bizler, işte bu sebeple, bu düzeni değiştirecek kesimlerden birisiyiz. Onlar bu düzenin sahibiyse; bizler de sömürüsüz, eşit, sınıfsız bir düzeni kuracak olan trenin yolcuları ve makinistleriyiz. Geleceksizliğe, işsizliğe, yoksulluğa karşı mücadele edecekler başkaları değil, bizleriz.
Çaresizlik ve umutsuzluğa son vermek, geleceğin raylarını örmek için!