Bilgi Üniversiteli bir öğrenci: Neler oldu, oluyor ve olacak?

Bilgi Üniversitesi, son dönemde önce bir akademisyeninin Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle işine son verilmesi, ardından da mezuniyet törenlerindeki protestolar ve Rektör Prof. Dr. Mehmet Durman’ın istifa ettiğinin açıklanmasıyla gündeme geldi. Okulun bir öğrencisi olarak son bir ayda neler olduğunu aşağıdaki metinde kısaca toparlamaya çalıştım. Buraya eklenebilecek daha birçok konu vardı elbet, okulumuzdan akademisyen Chris Stephenson’ın gözaltına alınması ve sınır dışı edilmek istenmesi; hâlâ tutuklu bulunan arkadaşlarımız ve okuldaki (pahalı yemek, dersliklerin ve kütüphanenin yetersiz oluşu gibi) gündelik sorunlarımız. Ancak şimdilik aşağıdakilerle yetindim.  Bunun ardından yazacağım ikinci bir metinde de yaşananların ve sorunlarımızın neden kaynaklandığını ve okulun asli bileşenlerinden olan biz öğrencilerin bu yaşananlara ve gelecekte karşımıza çıkabilecek olan -bunları saldırı politikaları olarak adlandırıyorum- saldırı politikalarına karşı ne yapmamız gerektiğini açıklamaya çalışacağım.

Öğrencisinin, dersteki konuşmasını kayıt altına alıp hükümete yakın medya organlarına servis etmesinin ardından, ilgili kaydın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret içerdiği gerekçesiyle Bilgi Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak çalışanProf. Zeynep Sayın’ın işine son verilmişti. Rektörlük imzasını taşıyan 16 Haziran 2016 tarihli metinde ses kaydını alıp servis eden muhbir öğrenci hakkında en ufak ibare yer almazken, ki bu yaşanan durumun teşvik edilmesi anlamına gelmekte, Sayın’ın işine son verilmesi o hiçbir savunma veremeden gerçekleşti. Muhbirliğin özendirildiği, akademisyenin dersinde dile getirdiği eleştirinin hakaret sayıldığı mevcut duruma ilişkin bir diğer gerçek de Rektörlük tarafından yapılan açıklamada her ne kadar Zeynep Sayın’ın okulun “ücretli bir çalışanı” olduğu yazılıysa da avukatının yaptığı açıklamaya göre aslında Şubat ayından beri Bilgi Üniversitesi’nin akademisyene tek kuruş maaş ödememesiydi.

Prof. Zeynep Sayın’ın işine son verildiği günlerde, okul bir haftadan fazladır, final dönemi olmasına ve iş yüklerinin artmasına rağmen Bilgi Asistan Birliği’ni kurduklarını duyuran araştırma görevlilerinin taleplerini dile getirme mücadelesine sahne olmaktaydı. 2014 yılında devlet üniversitelerindeki araştırma görevlilerinin hakları görece iyileştirilip ücretleri yükseltilmişti. Asistanlar bunun ardından okul yönetimine haklarının iyileştirilmesi için talepte bulunduklarını ancak bu taleplerin dikkate alınmadığını ifşa etti. Devlet ve vakıf üniversitelerinde çalışan asistanların aynı işi yapmalarına rağmen (hatta vakıf üniversitelerindeki güvencesizlik nedeniyle daha yoğun bir iş yüküne dahi katlanmak zorundalar) haklar ve ücretlerde var olan farkın kabul edilemez olduğunu belirttiler. Bilgi Asistan Birliği’ni dayanışmayı artırmak ve mücadeleyi bir çatı altında toplamak için kurduklarını belirten asistanlar, kendilerini ilgilendiren tüm karar süreçlerinde var olmak ve kendi sözlerini dile getirerek kararın alınmasında bizzat özneler olmayı talep etti. Diğer talepleri de yine açıktı: Eşit işe eşit ücret.

Bilgi Asistan Birliği, Prof. Sayın’ın işten atılmasının ardından okulun bir grup akademisyenince yazılan metni destekleyerek sosyal medya hesabından paylaştı. Ancak o gün, hengâme içinde gözden kaçmış olabilir, bir paylaşımları daha oldu: Bilgi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu’nda yaklaşık 1,5 yıldır çalışmakta olduğu belirtilen araştırma görevlisi Nida Kahraman’a, bölümündeki hocaların bir kısmı tarafından düzenli olarak mobbinguygulanmaktaydı. Angarya işlerle görevlendirilen ve psikolojik şiddet uygulanan Kahraman, durum hukuki yollara taşındığında hiçbir sürecin sonucu beklenmeksizin 13 Haziran 2016’da işine son verildi. Bilgi Asistan Birliği, “Bu olay, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde mobbinge karşı işletilen, mağdurun sağlığını ve iş güvencesini koruyan bir mekanizma bulunmadığını göstermektedir.” dedi. 

Muhbirlikle işten atılan akademisyen, araştırma görevlilerinin hak ve ücret taleplerine kulakların tıkanması ve mobbing, Bilgi Üniversitesi’nde yaşananların yalnızca ufak bir kısmı. Zira 1 Temmuz’da okulun Mütevelli Heyeti Başkanı Rıfat Sarıcaoğlu’nun imzasıyla yayınlanan metinde, Rektör Prof. Dr. Mehmet Durman’ın istifa ettiği, Heyet’in önerisiyle okulda akademisyen olarak kalmayı kabul ettiği ve yerine geçici olarak eski Rektör Prof. Remzi Sanver’in getirildiği duyuruldu. Bu açıklamadan bir hafta önce başlayan mezuniyet törenlerine, Zeynep Sayın’ın işine son verilmesi ve tutuklu öğrenciler damgasını vurmuş, Rektör Durman protesto edilmişti. Bu protestolardan birinde Rektör konuşmasını tamamlayamadan kürsüden inmek zorunda kalmıştı. Bu pencereden bakıldığında, Rektörün kendi tasarrufunda alınan kararlardan pişman yahut mahcup olduğu ve istifa ettiğine dair bir yorum yapılabilir. Ancak tam da bu noktada Bilgi Üniversitesi’nden gelen pis bir koku var: Rektörün, Zeynep Sayın’ın işine son verilmesi kararını kendi tasarrufunda almadığı, öncesinde istifasını sunmak istediğine ve Sayın’ın işine son verilmesi kararının Mütevelli Heyeti’nin baskısıyla geçtiğine dair pek çok söylenti dolaşıyor. Tabii Mütevelli’ye de Beştepe’den gelen bir telefonun sonucu böyle bir kararın alınmış olması görmezden gelinemeyecek bir ihtimal.

Yukarıdaki meseleler bu yazının konusunu oluştururken bu metne alınamayan birçok sorunumuzu ikinci metinde açıklamaya çalışacağım, elbette karşılarında neler yapmamız gerektiği, mücadelemizi nasıl kurmamız gerektiğiyle birlikte.

CEVAP VER