Son zamanlarda özellikle genç kesimler içerisinde oldukça yaygın bir dizi söylem var. Söz konusu söylemler gençlerin siyasetle kurduğu ilişkiye dair eleştirel bir yaklaşım içeriyor. Buna göre gençler özgürce dolaşıp gezecekleri, kendilerine vakit ayıracakları bir dönemde siyasetle ilgilenmekteler; siyaset onlara dayatılmakta. Aslında birçoğu “ideolojik” davranmak da istememekte.
Bu türden bir eleştiriyi twitter gibi mecralarda görmek ya da milyonlarca takipçisi olan bir youtuber’ın yayınına katılan bir gençten duymak mümkün. Hatta içeriği siyaset konuşmak olan bir TV programına katılıp siyasetten hoşlanmadığını, mecburen siyasetle ilgilendiğini ifade edenler bile var. Bu noktada bizim açımızdan apolitik olmak, siyaset yapmak, ideolojik davranmak gibi tartışılmaya muhtaç bazı kavramlar ortaya çıkıyor.
Meselenin iki önemli boyutu olduğu kanaatindeyiz. Bunlardan biri Z kuşağı ya da zamane gençliği algısının sorunlu olmasıyla ilgili. “Eskiden gençler daha rahattı, siyaset gibi işlerle uğraşmak zorunda değildi…” gibi yanılsama yaratan argümanlar var burada. Bu yanılsamanın kökeninin tarihle, özellikle emekçilerin mücadele tarihiyle bugün arasındaki hafızanın silinmesi ve maniple edilmesi ile ilgili olduğunu vurgulayalım. Burjuvazinin büyük başarılarından birisi emekçi kitlelerin hafızasına ket vurabilmesidir. Düşünelim, Y kuşağı ya da ondan öncekiler apolitik miydi? Onlar da ideolojik değiller miydi? Ya da şöyle soralım “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış” bir jenerasyonun toptan politik ya da apolitik olması mümkün müdür? Yanıtları okura bırakıp ikinci noktaya geçelim.
İkinci nokta siyaset olgusunun bir “öcü” olarak anılıyor olması ile ilgili. Siyaset nedir? Kim yapar bu siyaset denen işi? Bize gerekli midir? Hakikaten gençlerin hayatını zindan eden bir şey midir, yoksa meşrebince yapanı özgürleştiren bir iş midir? İdeolojik olmak kötü bir şey midir?
Bu soruları çoğaltabiliriz, elbette herkesin kendine göre yanıtları da vardır. Biz buraya genel bir açıklama getirmeye ve “ideolojik” olmaya çalışacağız. Siyaset bilimi literatüründe bir klişe haline gelen siyaset ve politika kelimelerinin dar anlamlı kökenleri hakkında biraz lafazanlık yapalım. Evet, siyaset “seyis” kökünden geliyor ve “at terbiye etmek” ile ilgili bir kavram. Politika ise malum, şehre dair bir kavram. Öyle ya da böyle ikisi de bir şeyleri idare etmekten / yönetmekten bahsediyor. Bunlar, kavramların dar anlamları elbette. Biraz daha genişletirsek toplumun, ekonominin ve gündelik hayatın örgütlenmesi ve yeniden üretilmesi siyaset dediğimiz işler bütününü ifade eder. Öyle ise, toplumun, ekonominin ve gündelik hayatın örgütlenmesi ve yeniden üretilmesinden kaçmak; apolitik olmak nasıl mümkün olabilir? Kanaatimizce olamaz. Birileri yine politik bir tutum olarak apolitik olmayı tercih edebilir: oksimoron! Apolitik derken siyasetten bile isteye uzak durmak isteyen insanlardan söz ediyoruz. Bu bilinçli tercihin bile politik olduğunu vurgulayalım ve yine de kimsenin düşündüğü kadar “apolitik” olmadığını ifade edelim.
Öte yandan hangi sınıfın apolitik olma şansı olduğunu biraz düşünelim. Mesela bir burjuva çocuğunun siyaset yapmaya ihtiyacı var mıdır? Onun için gündelik sorunların çözümü toplumsal sorunlarla ilişkili midir? Örneğin asgari ücretle kirayı nasıl ödeyeceğini düşünür mü? Fazladan çalıştığı mesai ücretlerinin ödenmemesi gibi bir sorunu olur mu? Basit sorular ve basit yanıtlar… Burjuva gençlerinin böyle kaygıları yok; onların sınıfsal kaygılarını giderecek siyasi odaklar ise var; hem de devlet örgütlenmesi düzeyinde. Sermaye sınıfının gündelik ve tarihsel çıkarları zaten bürokrasi ve burjuva partiler tarafından savunuluyor. Ancak ezilen ve emekçi kitleler için siyaset yapan yok, olması da beklenemezdi zaten. Bu yüzden işçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, ezilen uluslar; kendi hakları ve özgürlükleri için kendi güçlerine yaslanan bir siyaset yapmak zorunda. Bu zorunluluğun bugün milyonlar tarafından anlaşılamıyor oluşu bize burjuvazinin gücünden öte kitlelere önderlik edecek bir odağın yokluğunu işaret ediyor.
Şimdi biraz geriye dönüp işçi ve emekçi çocuklarının, yarı zamanlı işlerde çalışan öğrencilerin, mezun olmadan kredi borcunun derdine düşen gençlerin ne kadar ideolojik (ya da siyasi) olduğunu anlamak için birkaç soru soralım:
Sabah fırına gittiğinizde simidin 7 liraya çıktığını görüp söylendiniz mi? Üniversitenize atanan bir kayyumu antidemokratik mi buluyorsunuz? Cinsiyetçi, ırkçı ve militarist düzen hayatı sizin için çekilmez mi kılıyor? Aileden ve çevreden dini baskı mı görüyorsunuz? Her gün balık istifi otobüse metroya binip saatlerce yol çekip okula, işe mi gidiyorsunuz? Seçimlerde oy vereceksiniz ama anayasanın çoğunluk lehine olmadığını mı düşünüyorsunuz? Sorulardan en az birine yanıt evet ise; tebrikler, ideolojik olmak üzeresiniz. Bir de üzerine eşinizle dostunuzla, iş/okul arkadaşınızla, mahalledeki bakkalla bunları konuşmaya, kendi halinizde çözüm aramaya çalışırsanız… Evet, siyasete bulaştınız. Ancak halen yeterli değil, buraya kadar taksirle ideolojik davranan ve siyasete ucundan dokunan insanlar oldunuz. Öyle ya da böyle, siyasi oldunuz! Ancak, madem siyasi olduk; o zaman sınıfımızın siyasetine dahil olalım. Zira dedik ya, burjuvalar için siyaset yapan çok!
Şimdi son sözleri ederken biraz dürüst olalım. Bu yazıyı kaleme alan dahil aslında hiçbirimiz siyasetle uğraşmak istemiyoruz. Biz de bütün vaktimizi eğlenerek, öğrenerek, film izleyerek, yüzerek, gezerek; açıkçası özgürce ve başkasının hesabına çalışma zorunluluğu olmadan geçirmek istiyoruz. Ancak toplumu ve gündelik hayatı sermayenin örgütlediği bir düzende bunların yalnızca küçük bir azınlığa sunulan imtiyazlar olduğunu biliyoruz. Tam da bu yüzden, siyasete ihtiyaç duyulmayan bir dünya kurmak için, siyaseti ortadan kaldırabilecek tek siyaseti; sosyalizmi savunuyoruz.