Elif Bozkurt yazdı
Her sene yüzlerce kadının öldürüldüğü Türkiye’de kadın örgütleri, 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü için bütün kız kardeşlerine Taksim’de yürüme çağrısında bulundu. Ancak bu yürüyüş her sene olduğu gibi bu sene de erkek devlet tarafından baltalanmaya çalışıldı. Metro seferleri durduruldu, otobüs ve tramvay hatları değiştirildi, Beyoğlu’nun her köşesine polis ekipleri gönderildi, ara sokaklar dahi kapatıldı.
AKP hükümeti İstanbul’un en dar sokaklarında dahi kadınların sesini duymaya tahammül edemese de kadınlar direnişlerinden vazgeçmedi. Taksim’e giremeyen kadınlar bu sefer gruplar halinde Karaköy’e inmeye başladılar. Bu süreçte polis Karaköy’de kadın grupların oturduğu kafelerin önüne gözaltı aracı çekmeye, vapurdan ve ara sokaklardan Karaköy İskele’ye giden küçük kadın gruplarını teker teker gözaltına almaya başladı. İskelede toplanılmaya başlandığında polis, kadın gruplarını abluka altına aldı. Kolluk kuvvetleri yürüyüşe izin vermese de kadınlar pankartlarını açtılar ve eyleme başladılar. Direnişçi kadınlar erkek şiddetiyle mücadele sloganları atarken polis tarafından darbedilerek gözaltına alınıyordu.
Eylemin valilik tarafından ‘’kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin tehlikeye düşebileceği’’ gerekçesiyle yasaklanması polise eylemciler ve basın mensuplarına şiddet uygulayabilmek için yeterli dayanağı sağlıyordu. Etkinliği “teröre müzahir şahısların bu grupların içinde yer alarak kendi amaçları doğrultusunda suistimal edebileceklerinden” hareketle yasaklayan İstanbul Valiliği’ne sormak isterim; İstanbul’da babası, abisi ,kocası tarafından katledilen, sokak ortasında taciz edilen onca kadının hak ve özgürlüklerinin korunması tehlikeye düşerken sizin dert edindiğiniz ‘’başkaları’’ kimlerdir? “Terörist” yaftası yapıştırdığınız mücadeleci kadınların pankartlarında ve sloganlarında hedef aldıkları erkek şiddeti failleri midir?